28 Nisan 2018 Cumartesi

MOR SALKIMLI EV -HALİDE EDİP ADIVAR

1. Basım 2007
18. Baskı 2016
339 Sayfa

"Çünkü insanların birbirlerine yaptıkları kötülük , tabiatın yaptığından çok daha fazladır."

"Arapları ebediyyen idaremiz altında tutabilmek gayesinden tamamen vazgeçmelidir. Türkler Arap dünyasına , Anadolu'dan çok daha fazla emek ve para sarf ettiler . O topraklarda Türk kanı döktüler fakat Araplar memleketlerini müdafaa eden Türkiye'yi istemiyordu."

Osmanlı 'nın son zamanlarını barındıran , otobiyografik olma özelliği ile ön plana çıkan Mor Salkımlı Ev'i yıllar önce okumuştum fakat sanırım lise döneminde okunan bu tür kitaplar -hele de benim gibi tarihi çok ta merak etmeyenler için- çok ilgi uyandırıcı olamayabiliyor.

Hep söylüyorum , ben tarih okumalarına çok geç başladım ne yazık ki. 

Bunu tamamen bir şeye yüklemeyi doğru bulmasam da ,  sadece sınav için önemli diye ezberletilen bütün o tarihler ile hiçbir zaman ilgi çekici bir şekilde anlatılamayan büyük olayların ya da ilgi çekici detayların bizlere verilememesini öğretmenlerimize ve sisteme yüklemekten başka çıkarım yapamıyorum.

Aile&Çevre bilinçsizliği de eklenince, notların yükselmesi için ezberlenen ve hemen ardından unutulan milyon adet yıldan başka bir şey kalmıyor elimizde tarih bilgisi adına.

Bu kitabı biraz da Osmanlı İmparatorluğu'na olan merakım için yeniden okumaya karar verdim .

Zira son dönemlerini, o dönemde yaşayanların kaleminden okuma gibi bir şansımız var.

Halide Edip'in doğumundan ,1917'ye kadar olan zamanı kapsayan bu hatıratı sanırım "aydın" ya da "yüksek" sınıfa ait yaşamın ayrıntılarını öğrenmek için bile okuyabiliriz.

Saray'da rütbeli baba, korunaklı ev , çok eşlilik , yalnızlık ....

Aslında realite bu , fakat tabii bütün bunlar Halide Edip çerçevesinden anlatılmakta.

Son kısımları , özellikle Suriye günleri daha çok ilgi çekici diye düşünüyorum.

Doğru araştırmışsam , İngilizce versiyonu ile farklılıkları varmış , eğer İngilizce'niz yeterli ise onu da okuyun.

Tarih ne tek kişiden okunarak inanılmalı, ne karşılaştırmadan savunulmalı.

Yoksa günümüz gibi hiç sevemeyeceğiniz adamları /yanlışları savunur hale gelebilirsiniz.

O sebepten körü körüne inanmaktan ziyade bol bol okumalıyız...








26 Nisan 2018 Perşembe

AŞKIN VE SAVAŞIN ŞARKISI - DINAH JEFFERIES

Çeviri:Meltem Sağlam
Orijinal Adı : The Tea Planter's Wife
1. Baskı 2016
522 Sayfa

Orijinal adı daha uygun kesinlikle kitaba .Elif'ten çerezlik kitabım kalmadı diyerek aldığım kitap kesinlikle çerez sınıflandırmasına girmemeli .

Şimdi Sri Lanka olan Seylan'da  çay yetiştiricilerinden biridir beyaz adam , kendi gibi beyaz olan bir İngiliz kadınla evlenir , sanki hikaye bir historical havasında başlasa da kitap bundan çok daha fazlasını barındırmakta.

Bu evlilikten ikiz bebekleri olur fakat biri siyahidir. Sonrasında o dönem İngiliz sömürgesi olan Sri Lanka'daki kölelerin ve işçilerin hakları , siyahilere yapılan muameleler , büyük buhran yaşanan yıllar oldukça iyi anlatılmış, bir aşk romanı edası ile arka planı oluşturmuş bile diyebilir . Ön planda Gwen ve eşinin hayatlarına dair aldıkları inanılmaz kararlar ve yaşamlarının şekillenişi. 

Bence historical denilen kitabın tam da dozunda ayarlandığı bir kitap olmuş , ne aşk , ne romantizm ne de realizm hakim kitaba , hepsinden biraz var .

Beklediğimden iyiydi kitap gerçekten.





21 Nisan 2018 Cumartesi

EN GÜZEL GÜNLERİNİ DEMEK BENSİZ YAŞADIN- CAN GÜRSES

1. Baskı 2014
229 Sayfa

"Korkma yarından .Yarının olmadığını senden iyi kim bilebilir. Yarının senin elinden var edileceğini senden iyi kim gösterebilir."

"Halbuki geçmişin öyküsü tektir. Mühim olan öyküyü kimin ağzından dinlediğimiz."

"Hangi çocuk hayatına bu kadar karışılarak , düşüncelerine bulaşılarak büyütülse , sonunda işte böyle hayata karışıp bulaşmaktan korkar. ."

"Kimse kimseyi kurtaramaz , kimse kimseye tutunarak yürüyemez .Herkes yalnız başına yürüyebilmeli."

*************
Bu kitabı ilk 4 yıl önce Kitap Sevinci'nin blogunda gördüm. Not aldım almasına ya , ancak sıra geldi , düşünün okunacaklar listemi.

Bu arada Sevinç'in linkini bıraktım ama kendisi sanıyorum bir miktar ara verdi , beni de çoook üzdü ya neyse , iyi olduğunu umarım. 

Sonra bu kitabın bitmesine 30 sayfa kala Damla'nın blogunda gördüm ,  kitabı bitirememiş olmama rağmen , nette gördüğüm en gerçek yorumlardan birini yapmış gibi hissettim .

Kendisi de bir edebiyatçı olduğundan ve aramızdaki samimiyete dayanarak,yazdıklarına güveniyor ve onun yorumlarını önemsiyorum, çok kitapta da benzer şeyler hissettiğimizi düşünüyorum.

Can Gürses'in bu kitabı için de , yakın düşüncelerimiz olduğunu görmek şaşırtmadı beni bu yüzden.

Kitabın ismi 10 numara , kapak 5 yıldız, yazar belli ki donanımlı bir kişilik .

Bu kadar şey yan yana geldiğinde zannediyorsunuz ki iyi bir şey çıkacak ortaya .

Olmuyor, onca iyi şeyi  -ilk kitabı olması sebebiyle belki de-  bir türlü kağıda dökemiyor. Dökemiyor değil belki de , gereğinden fazlasını anlatmaya çalışıyor ve hikaye bir anda aşureye dönüyor.

Halbuki aşure de severim :)

Fakat kitabı sevemiyorum, aslında kitapların konularından bahsetmem ama kısaca değineceğim bu kitapta ;

sıradan bir İstanbul aile sofrası...
 4 evlat , 1 anne ,torunlar...

Geçmiş , gelecek , bir sürü kişilik , evin içindeki eşyaların hikayeleri , iyi müzikler...

"O zaman sorun ne?" dediğinizi duyar gibiyim.

Sorun şu, kitapta her şey var ;

 12 Eylül dokundurmasından, lgtb 'ye...

Narsistlikten , artistliğe ...

Aşktan , yalnızlığa....

Diktatörlükten , siyasete ....


ve bütün bunlar 229 sayfaya sığdırılmaya çalışılıyor...

Dolayısıyla , olmuyor.

O kadar sayfaya sığmıyor bu kadar hayat, eğreti duruyor.

Zorlanmış, en iyisi yapılmaya çalışılmış ama olmamış , olamamış hissi veriyor...

Adına, kapağına , yazarına bakıp , içindeki gerçekten anlamlı bir kaç sözden etkilenen okurun çok beğenesi geliyor.

Bir türlü beğenemiyor ...


 

17 Nisan 2018 Salı

YOK BANA SENSİZ HAYAT -ASLI TOHUMCU

1. Baskı 2006 İş Kültür
1. Baskı Doğan 
86 Sayfa

"adnan , mine dışında birini sevmemişti hiç .sevmesi gerekeceği de aklına gelmemişti .mine'yi seviyordu işte .ancak yaşam da oyun oynamayı seviyordu ve kimle , hangi oyunu oynayacağını kafasına göre tayin ediyordu."

"insan zamanının çoğunda niyet ettiğinden başka şeyler yapmak ve yaşamak zorunda kalır."

"Çünkü kimse sevmez çok konuşanları , her şeyini ortaya saçanları, bunu gönülsüz yapmış 
olsalar da ."

"O olmazsa katiyen olmazmış gibi .dünyanın her türden tüm ahalisi kanlarına , canlarına susamış gibi .nasıl o olduysa , sevdicek birini son kez gördüğünü bilmek ancak kabullenememek gibi.çıldırmaya sürüklenmek gibi."

****

Kitabın sanırım en ve tek sevdiğim yanı devrik cümleleri oldu.

86 sayfadan ne anladığımı sormak isteyenleriniz olacaktır , bir şey anlamadım zannederim , hani "tam anladım diyorum hiçbir şey anlamamışım , hani hiçbir şey anlamadım diyorum meğer anlamışım ben bu mevzudan", oluyorum .

Öyle bir şey işte kitap , biraz karamsar , depresif .

Biraz aşk, biraz dostluk , bir de en sevdiğimden devrik cümleler ...

Aslı Tohumcu için bir roman denemesi olabilir bana göre dadaist etkileri görülen bir durum hikayesi .

Post modern hikaye olarak ta adlandırılabilir , neden olmasın.

İlla okuyun diyebileceğim , herkese önerebileceğim bir kitap değil ama okuma sevdalılarının kendilerinden bir şeyler mutlaka bulabileceğini düşünüyorum.

Bu kadar postmodernlikten anlamıyorum diyenler hiç bulaşmasın, o 86 sayfa elinizde bitmek bilmeyebilir zira.





15 Nisan 2018 Pazar

DEMİRYOLU SERSERİLERİ -JACK LONDON

Çeviri:Selvi KARACA
1. Basım 1974
208 Sayfa

"Köpeğe atılan bir kemik yardımseverlik örneği değildir. Yardımseverlik , en az onun kadar aç olunduğu zaman kemiği köpekle paylaşmaktır."

"Serseri yaşantısının en güzel yanı belki de tekdüze olmayışıdır."

Kitap Jack London 'un 18 yaşındayken ,1984 Amerika krizi esnasında işsizler ordusuna katıldığı zamanları anlatıyor.

Tam bir otobiyografi demek doğru değil belki de çünkü yaşamının  tamamı yok kitapta.

Fakat yazarın ;
 işsiz , aç, sefil zamanlarını ve Amerika'nın 20. yüzyıldaki sosyolojik durumunu net bir şekilde yansıtıyor okura .

Genel olarak yolculuk trenle olduğundan demir yolları adeta arka fonunu oluşturuyor eserin.

Ve sayfa sayısına bakıp aldanıyor insan çabucak biter diye , fakat oldukça zor okuttu kendini.

Bir kere yaşananlar ya da ifadelerdeki karmaşıklık yansımış yazarın kalemine.

Her ne olursa olsun Jack London severlerin mutlaka okuması gerekenlerden biri diye düşünüyorum.

Benim çocukluk aşkımdı , Beyaz Diş .

Sırf o kitabın yazarını okumak bile apayrı bir keyif haline getirdi kitabı , çektiği sıkıntıları derinden hissettirmesi ise mükemmelin ötesinde.

Okuyun!


8 Nisan 2018 Pazar

EMMA -JANE AUSTEN

Çeviri : Nihal Yeğinobalı 
1. Basım 2007
8. Basım 2015
480 Sayfa

"Doğru davranana herkes saygı duyar."

"Çekilmez bir kendini beğenmişlikle herkesin kendi duygularını okuyabildiğine inanmış , bağışlanmaz bir küstahlıkla herkesin yaşamını biçimlendirmeye kalkışmıştı . Her konuda yanılmıştı."

Elif'in sevdim dediği kitabı okumazsam olmaz , standart prosedür haline geldi artık.

Austen de , "en sevdiğim " dediyse var bir hikmeti demiş olabilirim.

Tam bir İngiliz klasiği kitap , tam bir Austen kitabı fakat asla bir Gurur ve Önyargı olamayacak gözümde ki o kitap benim için bir klasikten çok daha fazlasıdır.

Bu kitap iyi , bir kere klasik okumayı sevenlerin atlamaması gerektiğini düşünüyorum , ama eğer ki klasik okumayı sevmiyorsanız hiç bulaşmayın derim.

Uzun betimlemeleri , gereğinden uzun kişi tasvirler ama gerekli kişilerin üzerinden hafifçe temas ile  yetinilmesi ile ve hatta gereğinden  hızlı bir son ile biten tam anlamıyla XVIII. yüzyıl İngiltere'sinin anlatıldığı kitabı 4 günde okuduğum ve neredeyse elimden bırakamadığım söylenebilir.

Çevirinin kalitesine de bu kitap için değinmek zorunluluğu hissediyorum , eğer Nihal Yeğinobalı ismi varsa çeviri de artık sanırım kendimi çok garantide hissediyorum , biliyorum ki asla çeviride hüsrana uğramayacağım .

Austen'in Emma için okuyan bütün kadınların nefret edeceği bir karakter olacak önermesi tarafımdan kabul görmüştür :D

Belki nefret çok sert bir terim ama sevmedim Emma'yı karakter olarak  :D

4 Nisan 2018 Çarşamba

İLK ADIM - REFİK HALİD KARAY

205 Sayfa

"Bugünün gençlerine pek garip gelecek ve onları isyana sürükleyecek ve bize karşı merhamete sevk edecek bir şey söyleyeceğim : Otuz şu kadar yıl önce kadınla erkeğin bir arabaya binmesi şehir içinde yasaktı ; kendi çoluğuyla, çocuğuyla da olsa yasaktı."

Refik Halid Karay, Fecr-i Ati edebiyatının usta kalemlerinden biridir , mizah yazarlığı da romancılığı da vardır . 

Kalem ustaları arasında Türkçe'yi en iyi kullananlardan biri olduğu herkesçe kabul görmüş, ender kalemlerden biridir.

Tam bir muhaliftir .

Türk Edebiyatı okumak isteyenlerin, edebiyata ilgi duyanların atlamaması gereken kalemlerin başında gelir.

Kronik serisinden bir kitabıdır , İlk Adım.

İçinde, yazıldığı  döneme ışık tutabilecek yazıları vardır .

En çok İlk Sefer 'i beğenmiş olsam da genel olarak sevdiğim bir kitap oldu .

İnkılap bu kadar pahalı olmasa da bütün kitaplarını ediniversem dediklerimden biridir.

Okuyun!